(...)
Türkiye ve Kürdistan’ı etkisi altına alan salgın hastalık, yarattığı ve ilerde daha da ortaya çıkacak sonuçlarla sınıf ilişkilerinde, iki ülkenin emekçi sınıflarının durumunda; burjuva sınıfın, faşist devletin ve dinci faşist iktidarın koşullarında büyük bir değişikliğe yol açmıştır. En özet haliyle söylemek istersek, salgınla birlikte ekonomik ve politik krizin derinleştiğini, derinleşmeye de devam ettiğini, faşist devlet ve dinci faşist iktidar saflarında keşmekeşin, dağınıklığın, ne yapacağını bilememe halinin hüküm sürdüğünü; iç çelişkilerinin keskinleşerek sürdüğünü söyleyebiliriz.
Yardımlar Ve Devrim Korkusu
Koronavirüs salgınının etkili olduğu günlerde hükümet, yardım organize eden bazı belediyeleri, “terör” faaliyetinde bulunmak, “paralel devlet” gibi suçlamalarla engellemeye çalıştı. Tartışmalar büyüdü fırtınalar kopartıldı. Bu tartışmalarda asıl hedef nedir? Yardımların rolü ve işlevi nedir?
Son günlerde twitterdan yükselen bir çığlık: #Yaşamakİstiyoruz!
Evet, yaşamak istiyoruz. Bu bir talep ya da istek değil, en temel insanlık hakkı olduğu kadar, bir var olma savaşının da ilanı.
Eskiden ulema diye bir zümre varmış. Okumuş-yazmış, her şeyin danışıldığı aksakallı dedeler. Her şey onlara danışılıyor, çünkü tüm soruların cevabını verebiliyorlar. Yalnız, bu niteliklerinin dayandığı çok önemli bir detay var. Şöyle ki, bu amcalar aslında Dünya’nın bütün bilgisine sahip değiller. Fakat hangi bilgiye nasıl ulaşacaklarını, nereden bulacaklarını biliyorlar.
İngilizlerin dönemin ruhuna uygun yasalarından birisi kendi sularında elde ettikleri “balinanın kafası kralın kuyruğu ise kraliçenin” yasasıdır. Hazır söz balinalardan açılmışken Melville’nin Moby Dick eserinde bahsettiği Amerikalı balıkçıların yazıllı olmayan kurallerından birisine daha değinelim “bağlı bir balina bağlayanın malıdır!” Tüm dünyanın Covid19’dan kırıldığı günlerde yüzyıllar öncesinin balinaları, kraliçeleri, kralları biraz ilginiz dağılsın diye yazıldı aslında.